Türkiye'nin en çok gezilen antik şehri Efes, ülkemizin dünyaya tanıtımında da önemli rol oynar.İri granit kolonlar şehrin eski ihtişamının bir belgesi olup şehir görülmesi gereken birçok yerle çevrelenmiştir:Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı,Aziz John Kilisesi,Yedi Uyurlar Mağarası,Meryem Ana,İsabey Cami ve Selçuk Arkeoloji Müzesi.
Eskiden denizin kıyısında bir liman şehri olan Efes, Menderes nehrinin alüvyonlarıyla yüzyıllar sonra denizden 5-6 km içeride kalmıştır.
Efes'teki kazı çalışmaları 129 yıl önce başlayıp günümüzde halen devam etmektedir, ve şüphesiz daha uzun yıllar da devam edecektir: Günışığına çıkarılan her parça arkeologlar için keşfedilmemiş ve çıkarılmayı bekleyen yeni eserlerin ipucu olmuştur.
Kral Kondros'un oğlu Androkles M.Ö 10.yy da şehri bulmuştur.Karyalılar'la olan savaşta Androkles ölünce Efesliler kahramanları ve ilk kralları için bir anıtmezar inşa etmişler.Bu mezar muhtemelen Magnezya kapısı civarındadır.
Şehir Küçük Menderes'in Ege Denizi!ne döküldüğü yer olan Knessos limanı kıyısında kurulmuştur.Efes,İyon Birliği'ne katıldıktan sonra buraya Karyalılar ve Lelegonlar yerleşmiştir.Daha sonra kent Alüvyonlar nedeniyle "Ayasuluk Tepesi" ne taşınmıştır.
6.yy da Lidya Kralı Kreisos'un şehri işgaliyle Efes zirvesine ulaşmış, sanat ve kültürde antik dünyaya model olmuştur.Yeniden yönetilmeyi istemeyen Efesliler halen günışığına çıkarılmayı bekleyen Artemis'e taşınmışlardır."İyon Ayaklanması"nda Persilyalılar'la savaşmayı istemeyen Efesliler şehirlerinin de tamamen yok olmasına engel olmuşlardır. Daha sonra İyonya'nın bağımsızlığını isteyen Büyük İskender savaşı bitirir.Holigarşik ve demokratik partiler arasındaki kavgada Artemis yıkılmıştır(356 M.Ö)Büyük İskender şehri tekrar inşa etmeyi teklif etmiş ama "bir tanrının başka bir tanrıya tapınak yapmasını" doğru bulmayan şehirliler bunu reddetmiştir.
M.Ö 190'da şehir Romalılar tarafından kontrol Altına alınıp Bergama Krallığı'na verilir.Kendini toparlayıp yeniden bir ticaret merkezi olan ve Altın çağına dönen şehirde "Celcius Kitaplığı" gibi yeni binalar dikilmiştir.Hıristiyanlığın gelmesinden sonra(Aziz John ve Meryem Ana'nın gelişi,Aziz Paul'un vaazları) Yahudi,Hıristiyan ve putperestler tapınağı paylaşmak zorunda kalmıştır.Bizans egemenliğinden sonra ise Efes yakınındaki İzmir ve Kuşadası da önemli liman şehirleri haline gelmiştir.
SARDİS/MANİSA
Hellenistik ve Roma Döneminde de önemini koruyan, Bizans Döneminde önemli bir piskoposluk merkezi haline gelen kent, Salihli yakınındaki Sart kasabası ile adını günümüzde de yaşatmaktadır.
Lydia Krallığı'nın zenginliğinin kaynaklarından biri olarak gösterilen Altın madeninin, Sart Çayı (Paktolos) kumlarından çıkarılıp arıtılarak işlendiği "Lydia Dönemi altın arıtma ve işleme atölyeleri", 1968 yılında Kuzey Paktolos bölgesinde ortaya çıkarılmıştır.
Lydia kral mezarlarının bulunduğu "Bintepe" bölgesi, büyüklü küçüklü onlarca tümülüsün bulunduğu alanlardır. Herodotos'un Mısır piramitleri ile mukayese ettiği bu tümülüsler, antik dönemde de ünlüydü.
Kentin akropolü, yüksek ve dik yamaçlı bir tepe görünümündedir. Burada M.Ö. 6.yüzyıla tarihlenen ve Lydia taş işçiliğinin özelliklerini yansıtan sur duvarlarının yanı sıra, Bizans Dönemine ait bir kale kalıntısına da rastlanmıştır. Bu buluntular, akropolün savunma amacıyla uzun süre kullanılmış olduğunu göstermektedir.
APHRODİSİAS/AYDIN
Aphrodisias özellikle Roma çağında Aphrodithe tapınımı ile ünlenmiş bayındır bir antik kent, günümüzde ise çok iyi korunmuş anıt yapıları ile Türkiye’nin en önemli Arkeolojik yerlerinden biridir.
Sonraki devirlerde üzerine Tiyatro yapılan höyük, M.Ö. 5000’lere kadar giden Prehistorik bir yerleşmedir. M.Ö. 6. yüzyılda Aphrodisias küçük bir köydür. İlk Aphrodithe tapınağı da bu devirde yapılmıştır. Bu görünüm M.Ö. 2. yüzyılda ızgara planlı kentin kuruluşu ile değişmiştir. Bu devirde kentte, yaklaşık bir kilometrelik bir alana yayılmış 15000 civarında insan yaşıyordu.
M.Ö.1. yüzyılda Roma İmparatoru Augustus Aphrodisiası kişisel koruması altına aldı. Bugün ayakta kalan anıtlar ondan sonraki 2 yüzyıl içinde yapıldı. Tiyatro ve Tapınak arasında etrafı sütunlarla çevrili iki meydan planlandı (Tiberius Portikosu ve Agora). Antik dünyanın en iyi korunmuş Stadyumu ise kentin kuzey ucunda yer alıyordu. M.S. 3. yüzyılın sonlarında Aphrodisias Roma İmparatorluğunun Karia Eyaletinin başkenti oldu. M.S. 4 yüzyılın ortalarında da kentin etrafı surla çevrildi. M.S. 6. yüzyıldan itibaren bayındır halini ve önemini kaybetmeye başladı. Aphrodithe Tapınağı kiliseye dönüştürüldü. Küçük bir kasabaya dönen kent 12. yüzyılda tamamen terkedildi.
1961 yılında Newyork Üniversitesi tarafından başlatılan kazılar günümüzde de sürdürülmektedir.